1973 yılında 0,9 milyar m3 olan ağaç servetimiz ise 2015 yılında 1,6 milyar m3’e yükseldi. Son yıllarda yaşanan bu artışın temelinde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın bozuk vasıflı orman alanlarını ağaçlandırmasına veya benzeri yollarla rehabilite etmesine yönelik çalışmaları yatıyor. Türkiye’de ulusal kalkınma politikaları ve stratejiler çerçevesinde, milli servet özelliğindeki ormanların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına ve kapasite geliştirme çalışmalarına hız veriliyor.
Ormanlar; insanlığa gıda, yakıt, barınak, temiz hava ve su, ilaç, gelir kaynağı, istihdam, dinlenme, peyzaj gibi maddi-manevi birçok ekonomik, ekolojik, sosyokültürel faydalar sunan tabii bir kaynak. Yerkürede iklim değişikliği, küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik konusunda büyük etkilere sahip olan ormanlar, 1992 yılında BM tarafından Rio’da gerçekleştirilen Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda belirtildiği gibi, insanlık için bir ‘Hayat Destek Sistemi’ görevi görüyor. Bu paha biçilemeyen tabii kaynağın maddi ve manevi faydalarının ve hizmetlerinin sürmesi, tabiatına uygun olarak sürdürülebilirlik ilkesi ile idare edilmesine bağlı.
Ekonomik, ekolojik ve sosyal açıdan büyük öneme sahip olan ormanların, su rejimini düzenleme, toprak koruma ve çevre kirliliğini önleme gibi yaşamsal işlevlerinin yanında, biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki yeri ve rolü de son derece önemli. Ülke ormanlarının yapısı ve toplumun talepleri dikkate alınarak ormanların; ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutlarının ekosistem bütünlüğü içerisinde ele alınması günümüz ormancılık anlayışının temel yaklaşımını oluşturuyor.
Türkiye’de ormanların yaklaşık yarısının bozuk vasıflı olması, odun üretimi ve diğer işlevlerini yerine getirmesinde ciddi sorun ve yetersizliklere sebebiyet veriyor. Bu nedenle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ormancılık faaliyetleri açısından önceliğinde, bozuk vasıflı orman alanlarının ağaçlandırılması veya benzeri yollarla rehabilite edilmesi var. Öte yandan doğal ormanların odun üretimi dışındaki fonksiyonel hizmetlerine olan kamuoyu talepleri ve küresel eğilimler, potansiyel ağaçlandırma sahalarının ve endüstriyel ağaçlandırmanın gelecekteki odun arz açığının kapatılmasında giderek daha da önemli olacağını gösteriyor. Bunu dikkate alan Orman ve Su İşleri Bakanlığı, orman kaynaklarından sürdürülebilirlik ilkelerine zarar vermeden koruma ve kullanma dengesi gözetilerek yararlanmayı ormancılık politikası esası olarak uyguluyor.
Ormancılık teknik ve stratejilerinin geliştirmesi ve uygulanması da bu temel ilke ve politikalar çerçevesinde belirlenen hedefler doğrultusunda yürütülmekte. Ulusal kalkınma politikaları ve stratejiler çerçevesinde ormanların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik; ormanların, orman sayılan yerlerin ve bu yerlerdeki biyolojik çeşitliliğin her türlü biyotik ve abiyotik zararlılara karşı korunması, mevcut ormanların geliştirilmesi, uygun alanlar üzerinde orman tesisi ve orman alanlarının genişletilmesi, ormanların sağladığı ürün ve hizmetlerden toplumun optimum faydalanmasının temini ile bu gayelere ulaşılmasına yönelik kapasite geliştirme çalışmalarının devam ettirilmesi amaçlanıyor.
Topraklarının yüzde 28,6’sı ormanlarla kaplı, birçok bitki türüne ve zengin fauna kaynaklarına sahip olan ülkemiz, ılıman kuşak ülkeleri arasında biyolojik çeşitlilik bakımından zengin ülkeler içerisinde yer alıyor. Ülke ormanlarının tamamı orman amenajman (işletilmesi) planları ile gerçekleştiriliyor. İlk Orman Amenajman Planı 1917 yılında yapıldı ve bu plan ile birlikte ülke ormancılığında planlı döneme geçildi.
Türkiye ormancılık sektörü için 1963, önemli bir yıl oldu. 1963-1972 yılları arası dönemde, kalkınma planlarında ormancılık sektörü için tespit edilen hedeflere ulaşılması gayesi ile Türkiye’deki bütün ormanların amenajman planları 10 yıllık bir sürede tamamlandı. Böylece ormancılık sektörü tüm Türkiye’yi planlayan ilk sektör oldu. 1963-1972 yılları arasındaki döneme ait envanter değerlendirme sonuçlarına göre; genel ormanlık alan 20,2 milyon hektar, toplam ağaç serveti 935 milyon m3 ve yıllık cari artım 28 milyon m3 olarak tespit edildi. Bu artımın yıllık ortalama 23 milyon m3’ü odun üretimi için faydalanma etası olarak planlanmıştı. Yani; her yıl 5 milyon m3 artım, servet birikimi için ormanda bırakıldı.
1973 yılından sonra yenilenen planlardaki bilgiler güncellenerek 1999 yılındaki ülke ormanlık alan miktarı 20,8 milyon hektara, 2004 yılı sonu değerlendirme sonuçlarına göre ormanlık alanları 21,2 milyon hektar büyüklüğe ulaştı. Bu dönemde ormanlık alan ülke genel alanının yüzde 27,2’sini oluşturdu.
2005-2012 yılları arasında yenilenen orman amenajman planlarının güncellenmesi sonucu elde edilen verilere göre, ülke ormanlık alan miktarı 21,7 milyon hektar olarak tespit edildi. Bu miktar 2013-2015 yılları arasında yenilenen orman amenajman planları sonucu 22,3 milyon hektara ulaştı. Bu ormanlık alan miktarı ülke genel alanının yüzde 28,6’sını oluşturdu. Bu envanter sonuçlarına göre; ormanlık alanında son 42 yılda yaklaşık 2,1 milyon hektarlık artış oldu.
Türkiye 78 milyon hektarlık alanıyla, ekolojik bakımdan zengin bir çeşitliliğe sahip bulunuyor. Bu zenginlik içerisinde ormanlar da tür ve kompozisyon olarak önemli bir yer tutmakta. Türkiye ormanlarının tamamına yakını devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunuyor ve büyük çoğunluğu Orman Genel Müdürlüğü tarafından sürdürülebilirlik ilkesi esas alınarak idare ediliyor. Özel mülkiyete ait orman alanı yaklaşık 18 bin hektarla tüm ormanlık alanın binde birinden daha azlık bir kısmı oluşturuyor. Ormanlık alanların karşılaştırılması genel olarak değerlendirildiğinde geçmişteki duruma göre bugünkü ormanların, alan ve serveti ile yıllık cari artımları artıyor. Bu değişimde, son dönemlerdeki planlama ve uygulama faaliyetlerinde, ormanların odun üretimi dışında diğer ürün ve hizmet fonksiyonlarının dikkate alınması etkili oldu. Ayrıca ormanların korunması ve geliştirilmesi için yapılan faaliyetler de ormanların alan, servet ve artım bakımından artmasını sağladı.
Türkiye ormanlık alanlarının ağaç serveti; ormanın ölçüldüğü dönemde, yaşayan ve üretim yapan, göğüs çapı 8 cm ve üzeri gövdelerin, m3 cinsinden dikili kabuklu silindirik gövde hacimleri toplamı olarak tanımlanıyor. Bu tanıma göre, 1973 yılında ormanın toplam ağaç serveti 0,9 milyar m3 ve 2015 yılında ise 1,6 milyar m3 olarak tespit edildi.
Böylece 1973 ila 2015 yılları arasında ülke ormanlarının ağaç servetinde yaklaşık 700 milyon m3 artış olduğunu görüyoruz. Bunun başlıca sebebi; ormanlık alandaki artış, boşluklu kapalı alanların iyileştirilmesi ve ağaç serveti artımının tamamının alınmaması geliyor.
Yıllık cari artım ise; orman ağaçlarında büyüme döneminde meydana gelen boy ve çaptaki artış, yani orman servetindeki yıllık hacim artışı oluyor ve m3 cinsinden hesaplanıyor. Buna göre; 1973 yılında yıllık cari artım toplamda 28,1 milyon m3 ve hektarda 1,4 m3 iken; 2015 yılında yıllık cari artım toplamda 45,9 milyon m3 ve hektarda 2,1 m3 oldu. Bunun temelinde, ormanlık alanlara yapılan bakım ile birlikte alan ve ağaç servetinin artması etkili oldu.
Ormanlık alanının 13,9 milyon hektarı saf orman olan Türkiye’de, saf ormanlık alanların oranı yüzde 62 civarında. Yaklaşık 8,4 milyon hektar olan karışık orman ise, ormanların yüzde 38’ini oluşturuyor. İşletme şekilleri bakımından toplam orman alanımızı incelediğimizde, 19,6 milyon hektar ile yüzde 88’inin koru ve 2,7 milyon hektar ile yüzde 12’sinin baltalık ormanı olduğunu görüyoruz.
Ormanlık alanın yüzde 33’ünü yapraklı ormanlar (meşe, kayın, kızılağaç, kestane, gürgen gibi ağaç türleri), yüzde 48’ini iğne yapraklı (ibreli) ormanlar (kızılçam, karaçam, sarıçam, göknar, ladin, sedir gibi ağaç türleri), yüzde 19’unu ise ibreli yapraklı karışık ormanlar kaplıyor. Ormanlarda yayılış alanı olarak en fazla meşe (5,9 milyon ha) yayılış gösteriyor. Ondan sonra alan büyüklüğü sırasına göre kızılçam, karaçam, kayın, sarı- çam, ardıç, göknar, sedir, ladin, fıstıkçamı, kızılağaç, kestane, gürgen, kavak, ıhlamur, dişbudak ve okaliptüs geliyor. Ormanlarda yayılış gösteren diğer ağaç türlerini servi, halepçamı, sahilçamı, radiata çamı, yalancı akasya, çınar, ceviz, sığla ile ismi belirtilmeyen birçok tür oluşturuyor.
Ağaç mamuller ve orman ürünleri sektörü, kamu finansı ile kurulmuş, temel yapılanmasını kereste ve parke sanayi, kontrplak sanayi ve levha sanayi konsepti üzerine oluşturuyor. Türkiye’de faaliyet gösteren her 100 işletmeden 0,7’si ağaç mamuller ve orman ürünleri sektörüne ait bulunuyor. Türkiye, orman ürünleri arasında yer alan endüstriyel odun-kereste üretim miktarıyla, dünya kereste üretiminde 13. sırada yer alıyor. 2012 yılında 6,53 milyon m3, 2013 yılında 6,51 milyon m3, 2014 yılında 6,66 milyon m3, 2015 yılında ise yaklaşık 6,7 milyon m3 kereste üretimi gerçekleştiren Türkiye, dünya kereste üretiminden yüzde 1,6 oranında pay alıyor.
Ağaç ürünleri ithalatında ise Türkiye’nin yaptığı ithalat, 2013 yılında 1,4 milyar dolar iken 2014 yılında yüzde 6,9’luk bir azalma ile 1,2 milyar dolar oldu. 2015 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 10,3 artış ile ithalat 1,5 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Son yıllarda birçok sektörün hammaddesini içeren odun dışı orman ürünlerinin de ağaç mamulleri ve orman ürünleri sektörüne katılması, sektörün ürün çeşitliliğini artırdığı gibi özellikle ihracatta yeni pazarların gündeme gelmesini sağladı. Genelde iç pazara hitap ederken son yıllarda dış pazarlara da yönelen sektörün, ihracat gerçekleştirilen ve pazar olarak yeni keşfedilen ülkelerden daha fazla pay elde etmesi mümkün. Ağaç mamuller ve orman ürünleri imalat sanayi sektörü, iç piyasanın ihtiyacını karşılamanın yanında son yıllardaki gelişmeler doğrultusunda; AB, Rusya, Orta ve Kuzey Afrika, Orta Asya ve Ortadoğu pazarlarına hitap edebilme birikimine sahip oldu. Son dönemde makineleşmeye yoğunlaşan ve teknolojiyi makinelerinde daha çok kullanan sektör; yapısal gelişmeleri, çevre dış pazarlara yakınlığı ve yeni kalite anlayışı ile yakın gelecekte daha da hızlı büyüyecek bir potansiyele sahip bulunuyor.
2016 yılında Türkiye’nin mobilya, kağıt ve orman ürünleri ihracatı yüzde 1,5 oranında artarak 4,7 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Geçen yıl Türkiye en fazla mobilya, kağıt ve orman ürünleri ihracatını Irak, İran, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, İsrail, Azerbaycan, Libya, Yunanistan ve Gürcistan’a yaptı.
Bu ana grup içinde yer alan mobilya ihracatına baktığımızda, rakamlar geçen yıl düşüş yaşadığını gösteriyor. 2016 yılında Türkiye’nin mobilya ihracatı bir önceki yıla kıyasla yüzde 3,6 oranında azalarak 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye’nin mobilyada en önemli ihraç pazarları Irak, Suudi Arabistan, Almanya, Libya ve Fransa oldu.
Kağıt-karton ihracatında ise geçen yıl artış görüldü. 2016 yılında kağıt-karton ihracatı bir önceki yıla kıyasla yüzde 9,2 oranında artışla 1,8 milyar dolar olarak gerçekleşti ve ihracattaki en önemli ülkeleri Irak, İngiltere, İran, İsrail ve Yunanistan oluşturdu. Türkiye’nin ahşap eşya ihracatındaki düşüş ise oldukça küçük oldu. Türkiye 2016 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2 düşüşle 731,7 milyon dolar seviyesinde ahşap eşya ihraç etti. Ahşap eşya ihracatındaki en önemli ihraç pazarlar arasında İran, Irak, Türkmenistan, Gürcistan ve Azerbaycan başı çekti.
Ağaç mamulleri ve orman ürünleri sektörüne güç veren ve fayda sağlayan konuların başında, sektördeki işletmelerin özel sektöre ait olması ve bu nedenle sektörün dinamik ve gelişmeye açık bir yönetim yapısında bulunması geliyor. Kalite ve ihracat yapma bilincinin giderek arttığı sektörde, işletmeler modern teknolojiyi yakından takip ediyor. Şirketler ürün çeşitliliğini sağlamaya yönelik gayret gösterirken, mesleki çatı kuruluşlarının birçok uluslararası kuruluşa üye olması da sektöre avantaj sağlıyor. Sektörün güçlü yönlerinin yanı sıra zayıf yönleri de mevcut. Sektör en büyük sıkıntıyı, yerli ve ithal hammadde temininde yaşıyor. Kalifiye ve eğitimli eleman eksiği olan sektörün, ürün standartları bilgisinin yetersiz olması da ayrıca büyük bir sorun. Talep eksikliği ve tüketim piyasası darlığı yaşayan orman ürünleri sektöründeki firmalar; markalaşma, kurumsallaşma ve yurtdışı tanıtımlarda da oldukça zayıf.
Tüm bu zayıf ve güçlü yönlerini masaya koyduğumuzda, sektörün hayata geçirmesi gereken birçok nokta olduğunu görüyoruz. Emek yoğun olan sektörün AR-GE çalışmalarına yönelmesi, sertifikalı ürün satışının artması, yeni teknolojilerin kullanılması, potansiyelin etkin biçimde kullanılmasını sağlayabilir. Ancak, giderek yoğunlaşan rekabet, atölye tipi üretim yapan işletmelerin fabrika tipi üretime geçmeleri için yeni teknoloji içeren yatırımlara yönelmelerini zorunlu kılıyor. Uluslararası pazarlarda rekabet gücüne sahip olabilmek için mikro ölçekli, eski ve düşük kapasiteli makinelerle üretim yapan işletmelerin, teknolojik düzeylerini ve ürün kalitesini yükseltmesi gerekiyor. Sektör uzmanları aksi durumda, bu tür işletmelerin rekabete dayanamayıp kapanmalarının, işletme sayısı ve ortalama çalışan sayısının azalmasının kaçınılmaz olduğunu belirtiyorlar.
Ormanlar yıllık 42 milyon ton oksijen üretiyor 2015 yılı sonu itibarıyla Türkiye ormanlarında tutulan karbon miktarı yaklaşık 1,9 milyar ton olarak hesaplandı. Yapılan hesaplamalara göre ülkemiz ormanları yıllık 42 milyon ton oksijen üretiyor.
TÜRKİYE’DEKİ AĞAÇ ÇEŞİTLERİ
Sedir
Batı, Orta ve Doğu Toroslarda doğal olarak bulunur, kuzeyde Erbaa ve Niksar yörelerinde küçük ve izole bir yayılış gösterir. Dört sedir türünden biri olan Toros sedirinin dünya üzerindeki en geniş doğal ormanları Türkiye’dedir.
Gürgen
Trakya, Ege, Marmara Bölgesi, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde yayılış gösterir. Genellikle kuzey ve güney kıyı bölgelerimizin karışık ormanlarında bulunur. Türkiye’de adi görgen ve doğu gürgeni olarak iki türü doğal vardır.
Kayın
Daha çok kuzey bölgelerimizde doğal yayılış göstermekle birlikte kayın ağacı güneydeki Amanos-lar’da da yayılış gösterir. Saf ya da göknar, ladin, çam ve meşelerle karışık geniş ormanlar kurar. Türkiye’de doğal olarak yetişen türleri; Doğu Kayını ve Avrupa Kayınıdır.
Sarı Çam
Sarıçam, Kuzey Anadolu’nun yüksek dağlık kesimlerinde saf yada karışık ormanlar kurmakla birlikte, küçük adacıklar halinde iç ve güney bölgelerimize kadar ulaşır. Adını, levhalar halinde ayrılan gövde kabuğunun tilki sarısı renginden alır.
Meşe
Ülkemizin hemen her bölgesinde türlerine bağlı olarak yayılış gösterir. Odunlarının anatomik özelliklerine göre kırmızı meşeler, ak meşeler ve herdem yeşil meşeler olmak üzere üçe ayrılan meşelerin 18 türü bulunmaktadır.
Servi
Dünya üzerindeki nadir doğal ormanlarının bir bölümü de ülkemizin güneyindedir. Fıstık çamı ile birlikte Akdeniz’in doğal peyzajını karakterize eder. Türkülere konu olmuş inceliği, uzun boyu (30-35 m) ve koyu yeşil yaprak dokusu ile uzaklardan dikkati çeker.
Kızıl Çam
Dünyadaki en geniş yayılışı Türkiye’dedir. Esas olarak Akdeniz ve Ege Bölgelerinde geniş ormanlar kurmakla birlikte, Batı ve Orta Karadeniz Bölgesi’nde de lokal yayılış gösterir. Kalın ve genellikle koyu kızıl renkteki genç sürgünlerinden dolayı bu adı alır.
Karaçam
Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta stebe kadar sokulur. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır.
Köknar / Göknar
Göknarlar, kendine özgü formu, gövde kabuğu iğne yaprakları ve hatta kokusu ile Çamgiller familyasının diğer türlerinden ayırt edilebilir. Dünya üzerindeki 40 türünden dördü; Doğu Karadeniz göknarı, Batı Karadeniz göknarı, Kazdağı göknarı, Toros göknarı ülkemizde doğal yayılış gösterir.
Kestane
Kuzey Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yayılış gösterir. Türkiye’de doğal olarak yetişen tek kestane türü olan “Anadolu kestanesi” 30 m boya erişebilen, geniş tepeli bir ağaçtır. Çiçekleri önemli bir bal kaynağı olan kestanenin meyvesi de ekonomik değere sahiptir.
Ladin
Kuzey yarıkürenin ılıman ve soğuk bölgelerinde yayılış gösteren ladinin 40 değişik türü ve bu türlere ait varyete ve formları vardır. Ülkemizde Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yüksek kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kuran türü Doğu Ladinidir.
Ardıç
Sürüngen çalılardan büyük ağaçlara kadar çok çeşitli türleri olan ardıç, hemen hemen bütün bölgelerimiz yüksek dağlık kesimlerinde doğal yayılış gösterir. Bazıları servi gibi pul yapraklara, bazıları da batıcı iğne yapraklara sahiptir.
Kızılağaç
Trakya, Marmara çevresi, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz’de saf ve karışık olarak yayılış gösteren kızılağaç, boyu 20 m’yi aşabilen, esmer kabuklu, seyrek dallı bir ağaçtır. Daha çok serin bölgelerde ve nemli dere yataklarının bulunduğu yerlerde görülür.
Çınar
Orman bölgelerindeki dere içlerinde ve akarsu yataklarında doğal olarak yetişir. Ülkemizde yayılış gösteren türü doğu çınarıdır. Kentlerimizde rastlanan diğer türlerinden Batı çınarının ve Akçaağaç yapraklı çınarın anayurtları Kuzey Amerika ve Avrupa’dır.
Huş
Anadolu’nun kuzeydoğusundaki yüksek kesimlerde tek başına ya da başka ağaçlarla karışık olarak bulunan huşlar 10-20 m’ye kadar boylanabilen çeşitli türlere sahip, soğuğa dayanıklı ağaçlardır. Türkiye’de doğal olarak yetişen türleri; Adi huş, Kızılağaç yapraklı huş, Kafkas tüylü huştur.
Sığla
Dünya üzerindeki tek doğal yayılış alanı Türkiye’nin güneybatısı ile Rodos adasıdır. Saf ya da başka ağaçlarla karışık ormanlar kurar. İlk bakışta çınarı andırır. Gövdesinden çıkarılan balzam kozmetik ve eczacılıkta kullanılır.
Türkiye, topraklarının dörtte biri ormanlarla kaplı bir ülke. Ancak geçen yıllar boyunca ülkemizin orman dokusu, insanların verdiği zararlar ve çıkan yangınlarla büyük zarar gördü. Yangınlar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormanların sürekliliğini tehlikeye sokan etkenlerin başında geliyor. Akdeniz iklim kuşağında yer alan ülkemizde, insan-orman ilişkisinin de etkisiyle her yıl 2 binden fazla orman yangını binlerce hektar orman alanını kül ediyor.
Dünyada her yıl ortalama 50 milyon hektar alan, orman yangınlarında zarar görmekte. Avrupa’da ise bu miktar 550 bin hektar civarında. Türkiye’de orman yangını istatistikleri Orman Kanunu’nun kabul edildiği 1937 yılında başlıyor. İstatistikler, 1937’den 2016 yılına kadar 106 bin 254 orman yangınında, toplam 1 milyon 742 bin 572 hektarlık orman alanının yandığını ortaya koymakta. 1988 yılından bu yana baktığımızda en fazla yangın adeti ve hektarının yaşandığı yıllar 30 bin 828 hektar ile 1994 yılı, 26 bin 353 hektar ile 2000 yılı, 29 bin 749 hektar ile 2008 yılı oldu. 2016 yılında ise 3 bin 188 adet yangında 9 bin 156 hektar orman yok oldu.
Ülkemiz ormanlarının büyük bir bölümü, coğrafyası ve sahip olduğu iklim özellikleri sebebi ile yoğun bir yangın tehdidi altında bulunuyor ve her yıl çeşitli sayıda orman yangını sonucu önemli ölçüde orman varlığı zarar görüyor. Kahramanmaraş’tan başlayıp Akdeniz ve Ege’yi takiben İstanbul’a kadar uzanan 1700 kilometrelik sahil bandının 160 km derinlikteki bölümü orman yangınları bakımından çok büyük hassasiyet gösteriyor. Ülkemizdeki orman yangınlarının yüzde 90’ı bu bölgede meydana geliyor. Yanan alan genişliğine göre, Muğla, Antalya, Çanakkale ve İzmir en tehlikeli bölgeler listesinde ilk sıralarda yer alıyor.
[su_custom_gallery source=”media: 106910,106911,106912,106913,106914″ limit=”17″ link=”image” target=”blank” width=”230″ height=”120″ title=”never”]Ligna[/su_custom_gallery]
İstatistiklere göre orman yangınlarının yüzde 94’ü insan kaynaklı. Özellikle kasıt, ihmal ve dikkatsizlik yangınların başlıca çıkış nedenleri olarak gösteriliyor. Bunun yanı sıra anız yakma, ateş unutma, sigara izmariti atma gibi basit sebepler de çok büyük orman yangınlarına yol açabiliyor.
Öte yandan hava şartları, yangınlarda önemli bir çevre ve tetik faktörü. Her yıl yıldırımların sebep olduğu yangınlar, Türkiye’de yaklaşık olarak 140 hektarlık ormanı tahrip ediyor. Ülkemizdeki yangınların yüzde 83.3’ü haziran-ekim ayları arasında meydana gelmekte. Ayrıca çıkan yangınların yüzde 32 gibi önemli bir kısmı güneşin en yüksek olduğu saatler arasında yani yakıt nem kapsamının en düşük olduğu dönemde oluyor.
Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi’nin yayınladığı “Avrupa’da Orman Yangınları” raporunda Türkiye’nin, ormanları en çok risk altında olan ülkelerden biri olduğu belirtildi. Buna göre Türkiye ormanlarının 7 milyon hektardan fazlasında 1. derece, 5 milyon hektardan fazla alanında ise 2. derece yangın tehlikesi var. Geleceğe dönük öngörülere göre ise 2070-2080 yılları arasında Türkiye’deki orman yangınları sayısının bugüne oranla yüzde 21 artacak. Gelecekte hava sıcaklıklarının sayısı ortalama 2 ila 4 derece daha yükselecek ve yağışların azalacak olması, bu artışın en önemli sebepleri.
Uzmanlar Türkiye’nin hızla azalan ormanlık alanlarını korumanın en etkili yolunun yangın söndürme organizasyonu, toplumsal bilinçlendirme, yangın sonrası restorasyon ve ulusal işbirliğini kapsayan bir yangın yönetim planlanması olduğunu belirtiyorlar. Orman yangınlarının neden olduğu zararların en aza indirilmesi için, köklü önlemler almak ve etkin bir Yangın Koruma ve Savaş Organizasyonu kurmak gerekiyor.
Ülkemiz tarihinin kayıtlara geçmiş en büyük orman yangını Antalya Orman Bölge Müdürlüğü sınırları içerisinde 31 Temmuz- 4 Ağustos 2008 tarihleri arasında gerçekleşen Serik-Taşağıl Orman Yangını geliyor. TEDAŞ’a ait enerji nakil hattının 31 Temmuz’da saat 12.30’da şiddetli poyraz nedeniyle tellerin birbirine temas etmesi sonucu oluşan kıvılcımın, enerji nakil hattının hemen altındaki tarladaki anızları tutuşturmasından çıktığı tahmin ediliyor. Hızla yayılarak kontrolden çıkan yangın, 1 Ağustos’ta Karataş Köyü Macarlar Mahallesini kuşatarak en büyük tahribatı bu köyde yaptı. Yangın sonrasında yapılan kesin hasar çalışmaları sonucunda 77 konut, 88 ahır ve deponun yandığı yangında ayrıca, bir ilköğretim okulu ve lojman, bir cami ve bir köy konağının hasar gördüğü, 50 küçük ve büyükbaş hayvan ile 106 kovandaki arının telef olduğu yangın sonrası kesin hasar tespit çalışmaları sonucu belirlendi. 31 Temmuz- 4 Ağustos tarihleri arasında 5 gün süreyle devam eden Taşağıl ve Serik Orman yangını sonucunda, mevcut orman amenajman planlarına göre 13 bin 18 hektarı verimli koru ormanı ve 3 bin 907 hektarı bozuk koru ormanı olmak üzere 16 bin 925 hektar orman alanı tahrip oldu ve tahminen 1 milyon 674 bin m3 dikili ağaç yandı.
Antalya’da yaşanan bir diğer büyük orman yangını, 21 Haziran 1997’de meydana gelmişti. Kepezüstü mevkiindeki Düzlerçamı Milli Parkı’nın bulunduğu alanda başlayan ve 3 gün süren yangında bin 715 hektar kızılçam yok olmuştu.
Kayıtlarda Türkiye tarihinin en büyük yangınlarından biri olarak, 23 Mart 1979 tarihinde Marmaris Çetibeli Köyü’nde çıkan ve 13 bin 260 hektarlık ormanlık alanı yakan Marmaris orman yangını yer alıyor. Muğla Orman Bölge Müdürlüğü (OBM) sınırları içinde gerçekleşen yangının sebebi belirlenemedi. Yine Çetibeli köyünde, 27 Temmuz 1996’da ihmal ve dikkatsizlik sonucu çıkan ve beş gün sonra kontrol altına alınabilen yangında, 7 bin hektar alan kül olmuş, aynı bölgede 2002 yılının Ağustos ayında çıkan bir başka yangında ise yaklaşık bin 250 hektar orman zarar görmüştü.
Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Alanı’nda 25 Temmuz 1994 günü saat 16.30’da başlayan ve 57 saat süren yangında ise, 1’inci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde, savaşın yoğun olarak geçtiği Arıburnu ve Conkbayırı civarındaki 4 bin 49 hektar orman alanı yandı. Büyük Anafarta, Bigalı, Kocadere, Kumköy ve Yalova köylerinin tarım alanları da tahrip oldu. Dönemin Çanakkale Orman Bölge Müdürü Orman Yüksek Mühendisi Talat Göktepe, yangın söndürme çalışmalarını yönetirken, alevlerin arasında kalarak yaşamını yitirdi.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, Ve bir orman gibi kardeşçesine”… Nazım Hikmet’in dizelerinde benzettiği gibi yaşama ilham olan ağaçlar, tarihe tanıklık edecek kadar yaşlı ve bilge oluşlarıyla anıtsal değere de kavuşuyor. Sıcak, soğuk, yağmur, kar, fırtınaya rağmen yüzlerce, hatta binlerce yıl yaşayan anıt ağaçlar, onlarca kuşağın da tanığı aynı zamanda. Anıt ağaçlar zengini Türkiye’de bize düşen görev ise atalarımızın atalarına şahit olan bu özel ağaçların değerini bilip, korumak…
Dünyada bilinen en yaşlı 5 ağaçtan biri olan Zonguldak’taki bu devasa ağaç aynı zamanda dünyanın en yaşlı porsuk ağacı olarak kayıtlara geçti. Porsuk ağaçlarının bir önemli özelliği eski çağlardan beri hayata yeniden tutunmanın simgesi olmaları. Ağacın yaşı çevresindeki yıllık halkalar sayılarak tespit edildi. Porsuk ağacının tohumunun ilk filizlendiği zaman ise bronz çağı. Bilimsel verilere göre porsuk ağacının yaşı 4112.
Bursa Uludağ’a giderken karşınıza çıkan 600 yaşındaki çınarın boyu 35 metre, çapı 10 metreye yakın. Turistik bir bölgede yer alması nedeniyle yaz-kış yerli ve yabancı turistlerin akınına uğruyor.
Çarşamba’nın Kızılot Mahallesi’nde bulunan çınar ağacı yıllara meydan okuyor. Doğu çınar ağacı Samsun’da tescil edilen anıt ağaçlar içinde en yaşlı ağaç olma özelliğini taşıyor. 650 yaşındaki ağacı yine bir doğu çınar ağacı olan ve Çarşamba Çay Mahallesi’nde bulunan 600 yaşındaki ağaç izliyor. Samsun’da yaklaşık 20 tescilli ağaç içinde bulunan anıt ağaçlar içinde en son sıralarda ise Atatum’un Yukarıaksu Mahallesi’nde bulunan 220 yaşındaki doğu çınarı ile İlkadım Yalı Camii avlusundaki 175 yaşındaki çınar ağacı yer alıyor. Tescillenmiş anıt ağaç listesindeki en genç anıt ağaç ise Tekkeköy’de bulunan 120 yaşındaki adi dişbudak ağacı olarak yer alıyor.
Türkiye, literatürde ‘Toros Sediri’ olarak bilinen sedir türünün dünyada en yaygın bulunduğu tek ülkedir. Dünyadaki en yaşlı sedir ağaçları da ülkemizde bulunuyor. Antalya Kumluca ilçesi Karacaören köyünde olan ve yöre halkının “Ambar Katran’ adını verdiği sedir ağacının, 2331 yaşı ile ‘dünyanın en yaşlı sediri’ olduğu iddia ediliyor.
Adıyaman’ın Tut ilçesinde bulunan ve anıt ağacı olarak tescillenen doğal tabiat varlığı ilçenin simgesi olarak biliniyor. 2010 yılında Tut Belediyesi’nin talebi üzerine Şanlıurfa Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, 600 yıllık olduğu tahmin edilen çınar ağacını korunması gereken tabiat varlığı olarak tescilledi. Gövdesi 5.40 metre olan çınar ağacının uzunluğu 45 metre yükseklikte.
İzmir Seferihisar’daki Teos Antik Kenti’nde yer alan 2000 yaşındaki zeytin ağacı mutlaka görülmeli. Çünkü Anadolu’da ‘ölmez ağaç’ diye bilinen zeytin ağaçlarının ve zeytine verilen değerin en güzel örneklerinden.
Zonguldak İli Gökçebey ilçesine bağlı Veyisoğlu Köyü, Koca Meşe mevkiinde yer alan palamut meşe ağacı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Karabük Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü tarafından anıt ağaç olarak tescillenerek koruma altına bulunuyor. 500 yıllık olarak tescillenen anıt ağacın, gövde çevresi 510 cm, yerden yüksekliği 15 metre ve kapladığı alan 300 metrekare.
Ağacın hikâyesi ilginç; Atatürk, Yalova’dan geçerken bu çınarı beğenip yanına köşk yaptırıyor. 1930’da dallarının köşkün çatısına zarar vermesi üzerine kesilmelerini önerenleri reddederek köşkü tren rayları üzerinde ileriye taşıtıyor.
Antalya Elmalı’da dik bir yamaç üzerinde tüm heybetiyle duran bu sedir ağacı zamana meydan okuyor. 1995 yılında 2000 yaşında olduğu tespit edilip koruma altına alınmış. Boyu 25 metre, çevresiyse 8.5 metre.
Bolu Mengen Mamatlar Yaylası’nda yer alan meşe ağacı, 1000 yaşında ve üç metre çapa sahip. Türkiye’nin en yaşlı ve en kalın meşe ağacı olduğu söyleniyor. Kalın dallarından biri, arı yuvası olduğundan bilinçsizce kesilmiş.
Manisa Kırkağaç ilçesine bağlı Bakır beldesinde bulunan 1650 yaşındaki zeytin ağacı, Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “Anıt Ağaç” olarak tescillendi. Halk arasında Yedi Kardeşler olarak bilinen zeytin ağacı, tek gövde üzerinde yaşamını sürdürüyor ve hala verim alınabiliyor. Gövde uzunluğu 12 metre olan ağacın yedi kolunda, farklı aşılama yöntemiyle Memecik, Edremit, Uslu ve Trilye cinslerinde dört çeşit meyvesi mevcut. 1650 yaşında olan bu ağaç Bakır beldesinde zeytincilik faaliyetlerinin eski çağlara dayandığının da bir kanıtı.
Zincirli Selvi, İstanbul Kocamustafapaşa’daki Sümbül Efendi Camii’nin avlusunda yer alıyor. Hz. Hüseyin’in iki kızının buraya defnedildikleri söyleniyor. 1400 yaşında olduğu tahmin edilen ağacın yıkılması halinde kıyametin kopacağına inanılıyor.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Araştırma Ormanı’nda yer alan bu anıt ağaç, görünümüyle diğerlerinden ayrılıyor. Çınar, ahtapotu andıran, alabildiğince uzun kollara sahip. ‘Uyuyan çınar’ olarak da bilinen ağaç, 600 yaşında.
Türkiye’nin en yaşlı kestane ağacı, Kütahya’nın Kumarı köyünde bulunuyor. Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları, Osmanlı ile Cumhuriyet dönemlerine tanıklık eden ağacın, bin yıllık olduğu tahmin ediliyor. Sekiz metre çapında ve 25 metre yüksekliğindeki ağaç, hala meyve veriyor. Kaya üzerinde yetişen ve rüzgâr, yağmur, kar gibi etkenlerle kökü iyice belirginleşen ağacın, 400-500 kilogram arasında meyve vermesi görenleri şaşırtıyor.
İstanbul Eyüp Sultan Camii ve türbesi arasında iki, türbe çıkışında iki, civarda dört çınar var. Hangi iki olduğu bilinmese de İstanbul kuşatmasında Akşemsettin’in, Eyüp Sultan’ın kabrinin baş ve ayakucuna diktiği çınarların bunlar olduğu düşünülüyor.
Juniperus Foedissima türündeki Ağıl Ardıç, Konya’nın Taşkent ilçesinde bulunuyor. 2 bin yaşlarındaki ağaç 22 metre boyunda, 4 metre çapında ve 12 metre çevre genişliğinde. Güzel kokulu yapraklarını kışın da dökmeyen, kara yemişli, 20 metreye kadar boylanabilen, 2300 metreye kadar yayılabilen ve 60-70 kadar türü bulunan ardıç, orman yaşamının sona ermesi aşamasında, en son kaybolan dayanıklı türden. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından 2002 yılında tabiat anıtı olarak tescil edilen ağaç, zamana adeta meydan okuyor.