Makine, gerek dünyada gerekse Türkiye’de imalat sanayinin en güçlü ve büyük dişlilerinden biri olmasının yanı sıra gelişim ve değişimin hiç durmadığı sektörlerin başında geliyor. İmalat sektörleri, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin en önemli göstergelerinden biri olurken, makine imalat yatırımları en stratejik yatırımlar arasında yer alıyor.
Büyük kısmı KOBİ’lerden oluşan Türkiye’deki makine imalat sektörünün, imalat yatırımları içindeki payı yüzde 5,14 ve diğer tüm yatırımlar içindeki oranı ise yüzde 2 civarında. Yüksek teknolojinin payının yüzde 1,5 olduğu makine sektöründe, Ar-Ge yoğunluğuna dayalı yüksek teknolojili imalat yatırımlarının oranı ne yazık ki oldukça düşük. Makine imalat sektörü için belirlenen yüzde 20’lik pay olan 100 milyar doların sağlanabilmesinin 2023 yılı ihracat hedeflerinde yer alması; yüksek teknolojinin, yenilikçi ürünlerin üretiminin ve Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının artırılması gereğini bir kez daha gündeme getiriyor.
Bu gerçekten hareketle makine imalat sektöründeki firmaların yeni ve yenilikçi yatırımlar yapması, ayrıca bu yatırımlar için de desteklenmesi büyük önem taşıyor. Türk makine sektöründeki firmalar, ulusal ve uluslararası pazarda yabancı rakip firma ve teknolojiler ile rekabet edebilmek için iki farklı kanaldan destek sağlama imkanına sahip. Bunlardan birini ulusal pazarda Ticaret Bakanlığı, KOSGEB, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK tarafından verilen devlet destekleri oluşturuyor. Diğer ayakta ise AB’nin sağladığı hibe programları makine imalatçıları tarafından kullanmak üzere bekliyor.
Son dönemde devletin makine sektörüne yönelik hayata geçirdiği yeni teşvikler, makine imalatçılarının desteklere olan ilgisini artırdı. Türkiye şu anda destekler konusunda dünyada en avantajlı ülkelerden biri durumunda. Dünyada Türkiye kadar çok devlet desteği veren başka bir ülke yok. Bu da Türk makine sektörünün makine ve teknoloji geliştirmesi, pazara dönük stratejik yatırımlar yapması, destekleri değerlendirip yurtdışına açılma konusunda işbirlikleri gerçekleştirmesinin yollarını araması konusunda önemli fırsatlar sunuyor.
Türk makine sektörünün şu anda en çok ihtiyaç duyduğu yatırımların başında, Türkiye’de ilk denilecek ithal ikamesi yaratacak makineleri Türkiye’de geliştirmesi ve satışını yapması geliyor. Ülke ekonomisi açısından makine ithalatı, dışa bağımlılığı artırıp cari açığa en çok neden olan kalemler arasında yer alıyor. Türk makine sektörünün çok büyük bölümü ithal makinelerden oluşurken, yerli firmaların yurtdışından önce yurtiçindeki yabancı makinelerle de rekabet etmesi gerekiyor.
Tüm bunların yanı sıra makine sektöründe ürün geliştirilmesi konusunda henüz istenilen performans sağlanabilmiş değil. Bu alanda başarı pek çok yatırımı gerekli kılıyor. Makine, bilgisayar, elektronik mühendisleri gibi kaliteli ve kalifiye personel çalıştırılması ürün geliştirme sürecine olumlu katkı yapan bir unsur. Aynı zamanda akademik danışmanlık alarak üniversite ile de yakın çalışma içinde olmak gerekiyor.
Gerektiğinde farklı firmalarla işbirliği içine girip ürün geliştirmek gerekebiliyor. Uluslararası arenada patent alabilmeleri konusunda araştırma yapmaları, Ar-Ge merkezi kurmaları ve bu merkezlerde yenilikleri hayata geçirmeleri gerekiyor.
Bu gereklilikleri yerine getirmek adına, Türk makine sektörüne yönelik devletin sunduğu pek çok destek var. Türkiye’de ilk kez üretilecek bir ürüne patent alınması, yurtdışında olan bir makinenin Türkiye’de ilk kez geliştirilmesine dönük devletin sunduğu Ar-Ge ve yatırım destekleri bulunuyor. Makine yatırımı için personel, altyapı, malzeme, teknoloji için gerekli olan ciddi miktardaki maliyetleri, devletin sunduğu teşvikleri kullanarak beşte bir oranına düşürmek mümkün. Devletin KOBİ’ler için yüzde 60’tan başlayıp yüzde 75’e kadar Ar-Ge destekleri var. Yüzde 100’e kadar çıkan teşvikler bulunurken, yüzde 75-80 oranında hibe almak da mümkün. Devlet destekleri konusunda danışmanlık hizmeti veren yetkililer, Türk makine sektörünün bu fırsatları iyi değerlendirmesi ve ulusal-uluslararası arenada rekabet edebilmek için ürün geliştirmesi gerektiğini vurguluyor. Yetkililer, firmaların bu destekleri ciddiye alıp zaman ve emek harcamalarının kendilerine büyük artılar sağlayacağına dikkat çekiyorlar.
Yatırım yapmak isteyen Türk makine sektörünü, devlet desteklerinin yanı sıra bir de AB hibe ve programları bekliyor. Henüz sektörün çok az bir kısmının başvurup değerlendirerek kullandığı AB fonları, Türk imalatçı firmalarının ham fikirlerini projelendirip ürüne dönüştürerek pazara sunabilmelerini sağlıyor. AB programı hibeleri, gelecekte teknoloji geliştirmek, know-how oluşturup uluslararası arenada rekabet edebilmek için yapılacak çalışmaları ve yatırımları fonluyor.
AB hibe ve programları ile Türk makine imalatçılarının, Avrupa’nın en büyük kuruluşlarıyla aynı projenin içinde yer alıp aynı düzeyde teknolojiye sahip olma imkanı var. Uluslararası standartta teknoloji geliştirip o teknolojinin patentinin ve fikri mülkiyetinin parçası olma hakkına sahip Türk firmaları, Avrupa’daki kurumlarla aynı düzeyde tüm programlardan yararlanabilecek bir konumda. Bunun bilinciyle hareket ederek programlara başvuran Türk makinecileri, rakipleriyle aynı projelere ortak olup birlikte Ar-Ge ve know-how üreterek çalışma şansı yakalıyor. Bir anlamda bu programlar sayesinde Alman makine imalatçısı ile Türk makine imalatçısı birlikte Ar-Ge yapıp teknolojiyi birlikte üretebiliyor.
Uluslararası düzeyde rekabet etmek için ulusal davranmak veya ulusal bir vizyona sahip olmak yeterli değil. Bu noktada AB fonları, imalat yapıp ihracat gerçekleştiren çok sayıda makine firmasının teknolojiyi kendisinin geliştirmesi için de büyük imkan sunuyor. Uluslararası alanda fikri mülkiyet haklarına ve patentine sahip bir kurum haline gelebilmek için AB fonları büyük fırsat sağlıyor.
Kuşkusuz Avrupa’ya mal satabilmek için Avrupa standardında makine üretmek lazım. Bunun için sadece CE belgesi almak artık yeterli değil. Avrupa standardına erişmek için Ar-Ge yapmak ilk sırada yer alıyor. AB programlarına katılmak Türk firmalarına AB firmalarının statüsünde olmayı, yenilikçi bilgiye eşit şartlarda erişmeyi sağlıyor. Avrupa şirketi statüsünde olmak ise bugünden yarına bir süreç değil. Firmalar bunun için kapasitelerini geliştirmek, fikirlerini açmak, iletişim kurmak, seyahat etmek, proje yapmak, işbirliği yapmak zorunda.
Uluslararası rekabet gücünü artırmak isteyen Türk makine imalatçılarının AB fonları ve devlet teşviklerini tanıyıp incelemesini ve ardından başvuru yapmalarını öneren uzmanlar, “Almanya, İtalya gibi makinede güçlü olan ülkelerle aynı seviyeye gelmek, onların standardına ulaşıp aynı rekabet gücüne sahip olmak için desteklerden yararlanın” çağrısında bulunuyor. Ayrıca Türkiye’nin kendi ulusal teknoloji platformunu kurmasının gerekliliğine dikkat çeken yetkililer, Türk firmalarının Avrupa’daki teknoloji platformlarında da yer alıp söz sahibi olacak kadar etkin hale gelmelerini tavsiye ediyor.