Bursa’da babası ve amcalarının 1979 yılında kurduğu Dinçmak’ın ikinci jenerasyonu olarak Genel Müdür koltuğunda oturan Mevlüt Dinç, 18 yıldır hem mobilya hem de ağaç işleme makineleri sektöründeki değişimi yakından takip ediyor. Kurulduğu günden bu yana ağaç işleme makineleri üreten firmanın ürün yelpazesine, sektördeki trendlere ayak uydurarak sürekli yeni ürünler eklediklerini söyleyen Mevlüt Dinç, şerit testere ile üretim hikayesine başlayan firmanın bugün 4 ana grupta, 30’dan fazla çeşit makine ürettiğini belirtiyor. Doğal ağacın mobilya sektöründe yoğun olarak kullanılmaya başlamasıyla firmasının üretim gamında bulunan makinelere ilginin arttığına dikkat çeken Dinç, önümüzde 10 yıllık süreçte doğal ağaç kullanımının daha da yoğunlaşacağını, bunun ise doğal ağaç işleyen makinelerdeki çeşitliliği arttıracağını belirtiyor.
Sektördeki firmaların bu süreçte seri üretimi sürdürürken ürün çeşitliliğine de önem vermeleri gerektiğini vurgulayan Dinç, “ İşler iyiyken nasıl olsa gidiyor diye aynı üründe ısrar ederek kapasiteyi buna göre büyütmemek gerekiyor. Üretim yelpazesinin geniş olmasıyla sağlanan üretim esnekliği, seri üretim açısından bir sorun gibi görünse de kriz anlarında en önemli kurtarıcı haline geliyor. Ürün çeşitliliği, firmaya sıkıntılı dönemlerde değişik çıkış yolları sunuyor. Bu esneklik büyük avantaj. İşte bu esnekliği kaybettiğiniz anda sektörümüzün öncü ülkelerindeki firmaların durumuna düşersiniz. Pazar daraldığında üretimi başka bir yöne çeviremezsiniz. Bu durum ise krizden çok çabuk ve büyük etkilenmenize neden olur. Bu yüzden Türkiye’deki hiçbir firma bu avantajını kaybetmemeli” diyor.
Türkiye’de ağaç işleme makineleri üretimi yapan firmaların büyük çoğunluğunun bu esnekliğe sahip olduğunu düşündüğünü açıklayan Mevlüt Dinç, sektördeki firmalara, “Üretim hattındaki çeşitliliği geniş tutun. Her zaman B planınız olsun. Esnek yapınızı kaybetmeden seri üretim yapın. Ve en önemlisi bu ikisinin arasında bir optimal nokta bulup denge oluşturun” tavsiyelerinde bulunuyor.
Bursa Çalı Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikalarında yaptığımız röportajda Dinçmak’ın üretim faaliyetleri ve hedeflerini anlatan Mevlüt Dinç, sektörün gelişimine ve sorunlarına ilişkin yönelttiğimiz sorulara da şu yanıtları verdi:
Dinçmak, 1979 yılında babam ve iki amcamın ortaklığıyla Bursa’da kuruldu ve hep ağaç işleme makineleri üretti. Daha önce ağaç işleme makineleri üretimi yapan bir atölyede çalışan babam, oradan ayrılıp iki erkek kardeşini de yanına alarak kendilerine ait 150 metrekarelik bir atölyede üretime başlamışlar. Kuruluş yıllarında şerit testere, kalınlık, planya gibi klasik makineler üretmişler. 1990’lı yıllara kadar bu böyle devam etti. İlk yıllarda ürettiğimiz bütün makineleri Dinç Makine markası ile satıcı tüccar firmalara veriyorduk. Daha endüstriyel makineler üretmeye başlayınca direkt müşteri ile tanıştık. Kendi satışımızı kendimiz yapmaya başladık. 1997 yılındaki şirketleşme ile bugünkü Dinçmak markası oluştu. Sonra zamanla büyüdük ve üretim alanımız küçük gelmeye başladı. Daha büyük metrekarelere taşındıkça üretim miktarımız da arttı. Önce Bursa Küçük Sanayi Sitesine taşındık, ardından son 6-7 yıldır da Çalı OSB’deki mevcut fabrikamızda 2 bin 500 metrekare kapalı alanda üretim yapıyoruz.
Şu an üretim kapasitemizi tamamıyla kullanıyoruz. Talebe yetişmekte zorlandığımız için kapasiteyi artırmak zorundayız. Makine parkımız büyüyor ve çalışan sayımız sürekli artıyor. Şu anda fabrikada 4 aile üyesi dışında 30 kişiyiz. Üretim alanımız dar geliyor. Kısa dönemde daha geniş bir üretim alanına ihtiyacımız var.
Bizim en bilinen ürünümüz ağaç tornalar. Manuel ağaç torna ile başlayan serüven bugün 4 eksen CNC kontrollü otomatik ağaç torna ile devam ediyor. Bunun yanı sıra kopya frezeler, zıvana makineleri, zımparalar ve çeşitli yardımcı makineler üretim gamımızı oluşturuyor. Dört ana başlıkta 30’dan fazla çeşit ürünümüz var. Ama hepsine birden sandalye koltuk üretim makineleri diyebiliriz.
Türkiye’de üretilmeyen hangi makine varsa onu üretelim’ ana fikri ile önce manuel ağaç tornalar yaptık, bu bizi kopyalı ağaç tornalara götürdü, o da bizi kopya makineleri ile tanıştırdı. Kopya frezeler yaptık, kopya frezeler ile sandalye koltuk iskelet üreticileri ile tanıştık. Sonra da bu alanlardaki boşlukları doldurmaya başladık. Yani sandalye koltuk iskelet üretiminde ne lazımsa onu yapmaya başladık. En başta çok fazla bir müşteri portföyü ve talebi yoktu. Çünkü ülkemizde sandalye ve koltuk endüstriyel olarak yapılmıyordu. Ama zamanla endüstr- iyelleşti. Bize olan talep de arttı. Bir anlamda Türkiye’nin gelişim hikayesi bize de yansıdı. Türkiye mobilya sanayisi bizi, bizde onları endüstriyelleştirdik.
Ürünlerinize yönelik yatırımlarınız var mı?
Bu bizim en güzel özelliğimiz. Bizde AR-GE bitmez. Sürekli daha iyiyi arama çalışmaları. 30 kişi ile üretim yapan bir fabrikada dört tasarımcı olması durumu anlatıyor sanırım. Bununla birlikte makineleri- mizin teknolojik seviyesini artırarak katma değeri daha yüksek hale getirmeye çalışıyoruz. CNC kontrollü makine sayımızı artırmaya çalışıyoruz. Ve bu ürünleri satabilmek için dünya fuarlarını dolaşıyoruz. Stratejik ve doğru satış kanalları yaratmaya çalışıyoruz.
Öncelikli olarak yakın coğrafyamızla ilgilendik. Başta Komşu ülkeler Azerbaycan, İran, Irak, Bulgaristan olmak üzere yakın ülkeler Mısır, Romanya ile ilgili çalışmalar yaptık. Ardından daha uzak ama daha hareketli Rusya pazarında çalışmalar yaptık. İran’da çok güçlüyüz. Yüzlerce makinemiz 10 yıldır İran’da çalışıyor. Hatta 20 civarında anahtar teslim bütün makineleriyle bizim danışmanlığımızda ve ağırlıklı bizim makinelerimizle kurulmuş sandalye fabrikası var. Bugün İran’da Dinçmak markasının bilinirliği var. Beş yıldır emek verdiğimiz Polonya pazarı var. Orada da güzel işler yapıyoruz. Avrupalı rakiplerimize iyi bir alternatif olduk. Lehçe web sitemiz var. Bütün makinelerimizde Lehçe menü var. İran’da olduğu gibi Polonya’da da çok iyi bir partnerimiz var. Son birkaç yıldır ise Amerika pazarı ile ilgileniyoruz. Çok zor bir pazar. Standartları bizden farklı. Bir-iki partner ile yürümeye çalışıyoruz. Henüz emekliyoruz orada. Kendimize üs olarak Meksika’yı seçtik.Tabii bunlar özel emek verdiğimiz pazarlar. Bunların dışında 40’tan fazla ülkeye makinemizi gönderdik. Bazılarının haritada yerini bile bilmiyoruz. Ancak bazen ekonomik ve politik etkenler bütün emeklerinizi alıp götürüyor. Örneğin çok emek verip bir seviyeye getirdiğimiz Mısır pazarı, Arap baharı ile yok olup gitti. Yıllardır uğraştığımız Rusya pazarı geçen yılki politik durumlardan durdu. Ve kendi ile birlikte Türki Cumhuriyetler pazarını da etkiledi.
Tabiki bu durum dönemsel olarak farklılık gösteriyor. Örneğin geçen yıl ihracatımızın toplam satış içindeki oranı yüzde 35 seviyelerinde iken bu yıl henüz yüzde 20’lerdeyiz. Hedefimiz ihracat oranımızı yüzde 50’nin üzerine taşımak. Buna bazen çok yaklaşıyoruz bazen de böyle uzak kalıyoruz. Ne yazık ki dış piyasada sadece bizim performansımız etkili olmuyor. Siyasi konjonktür, hedef pazarla ülkenizin politik durumu, ülkenizin ekonomik ve siyasi durumu, dünyanın ekonomik durumu gibi pek çok etken var.
Ben 6-7 yaşımdan beri sektörün içindeyim bir anlamda. Evet profesyonel olarak 18 yıl ancak babam “dolayısıyla ben sektörün içinde büyüdüm. 80’li yılları da biliyorum biraz yani. Biz ne üretirsek alan tüccarlar vardı. Tüccar ne satarsa alan müşteri vardı. Kısacası ülkemizde mobilya üretecek makine yoktu. Pazar o kadar açtı ama endüstriyel makineler yurt dışından özellikle Almanya ve İtalya’dan gelirdi. Ve bu makinelerden birinin değeri bizim aylık üretimimize denkti. Ayrıca güzel mobilyalar da yurtdışından gelirdi. Artık “İthal Mobilya” yazan mağazalar neredeyse yok. Bugün 150’den fazla ülkeye mobilya satan mobilya markalarımız, bir o kadar ülkeye de makine satan makine markalarımız var. Değişim siyah ve beyaz kadar net. Hem kendi mobilya üreticimize hem de dünyanın neresinde olursa olsun onun rakibine makine satabiliyoruz. Demek ki belli bir standardı yakalamışız. Aslında bu hikaye Türkiye’nin hatta dünyanın hikayesi ile üst üste. 80’lerde artan ülkeler arası ticaret, 90’larla birlikte değişen siyasi denge ve 21. yüzyılla globalleşen dünya. İletişimin, ulaşımın Kolaylaşması, internet çağı, bilgi çağı… Ve bizim Türkiye olarak bu sistemin içinde olma çabamız. Tam da sektörümüzü anlatıyor gibi.
Teşvik düzenleyiciler mobilya sektörünü yok sayıyorlar
Türkiye’deki mobilya sektörü üvey evlat muamelesi görüyor. İnegöl’de bu sektöre ait çok çılgın başarı hikayeleri var. Kimsenin bilmediği ülkelere mobilya satıyorlar. Devletten bu firmalar ne kadar destek aldı merak ediyorum. Devlet istatistiklerine güvenmeli. Üretimini ve ihracatını son 10 yılda çok ciddi artıran bir bölgeye, sektöre daha özel teşvikler, destekler hazırlanmalı. Sektörlerin üretim merkezlerine özel çalışma yapmalı. Devlet bu anlamda bölgesel kalkınma ajansları oluşturdu. Ancak hem biz hem müşterilerimiz buradan da faydalanamıyoruz. Bursa’daki kalkınma ajansı savunma ve otomotiv sanayinde faaliyet gösteren firmaları destekleyip, mobilya sektörüne destek vermiyor, yok sayıyor. Bursa’daki hiçbir mobilya firması kalkınma ajansına proje veremiyor, çünkü kapsam dışındayız. Teşvik düzenleyicilerin mobilya sektörünü yok saymaması gerektiğini düşünüyorum.
Az önce özetlediğim süreci aynen bizde yaşadık. Son yıllarda rüzgar bizden yana. Mobilyadaki trend bizim ürettiğimiz makinelere yönelik gelişiyor. Mobilyalar bundan 5 yıl önceye kadar sadece panel malzemelerin birleşmesinden oluşuyordu. Ama bugün bir yemek odasının pek çok kısmında doğal ağaç malzeme kullanılıyor. Bunları makinelerle şekillendirmek gerekiyor. Mobilyanın birçok noktasına tekrar girmeye başlayan doğal ağaç, son yıllarda hem aksesuar olarak hem mobilya olarak daha çok kullanılıyor. Daha önce ahşabın kullanım alanı sadece sandalye ve koltuktu. Ama bugün masanın da dolabın da ayağı ahşap oldu. Ülkemizde mobilya Daha önce daha alt seviyelerde üretildiğinden yemek odasının ayağı plastikten yapılıyordu. Şimdi ise ağaçtan yapılıyor. Bu mobilya parçaları doğal ağaçtan yapıldığı sürece bizim firmamıza yeni pazarlar yaratıyor. Dolayısıyla bu yeni alanlar üretim çeşitliliğini, kapasitesini ve makine kullanımını artırdı.
İnsanlar ekonomik seviyesi yükseldikçe mobilyasında doğal ürünlerin kullanılmasını istiyor. Bu da ağacın mobilya ile oluşturacağı kombinasyonları artırıyor. İnsanlar mobilya kullandığı sürece bu süreç devam edecektir. Bunu kendimize avantaj olarak görüyoruz. Doğal malzemeyi ekonomik sunarsanız o ürün talep görür. Ancak bunun için de endüstriyel üretmeniz lazım. Butik üretim ekonomik olamıyor malum. Makineler sayesinde artan seri üretim, mobilyada ahşaba olan ilgiyi de artıracak.
Firmamızın üretim yelpazesinin çok geniş olması, seri üretim açısından bir sorun gibi görünse de kriz anlarında en önemli kurtarıcı haline geliyor. Bize sıkıntılı dönemlerde değişik çıkış yolları sunuyor. Bu esneklik büyük avantaj. Firma olarak önümüzdeki dönemde de ne esnekliğimizi kaybetmek ne de butik üretimde kalıp maliyetlerimizi yükselt- mek istiyoruz. Bu ikisinin arasında bir optimum nokta bulup o şekilde üretim yapmak bizim en önemli stratejimiz. Esnekliğimizi kaybetmeden seri üretim yapabilme yeteneğimizi korumak amacındayız.
Ekonomistlere göre Türkiye ekonomisinin dünyadaki krizlerden daha az etkilenmesinin nedeni, Türkiye’deki firmaların çoğunun KOBİ niteliğinde ve esnek yapıda olmasıdır. KOBİ’ler üretimini istediği anda değiştirebilecek esnekliğe sahip. İşte bu esnekliği kaybettiğiniz anda sektörün büyük aktörlerinin durumuna düşersiniz. Üretimi azaltamazsınız çünkü maliyetler yükselir, aynı seviyede üretim stok maliyeti yaratır, bu durum ise krizden çok çabuk ve büyük etkilenmenize neden olur. Bu yüzden Türkiye’deki hiçbir firma bu avantajını kaybetmemeli.
Kaç kiloyu kaça sattığımız önemli
Türkiye’nin bu sektörde iyi bir üretim yaptığını dünyaya anlatmak gerekiyor. Gerçekten de Türkiye’de çok ciddi bir mobilya ve ağaç işleme makineleri sektörü, üreticileri var. 7.5 milyar Euro olan dünya ağaç işleme makineleri cirosundan Almanya yüzde 30 pay alıyor. Ama adet olarak bakarsak 100 makinenin 30’unu değil ancak 15-20 adetini Almanlar üretiyor. Yani az yapıp çok kazanı-yorlar. Aslında bütün espri burada. Türkiye de katma değer üretmeli. Çünkü kaç kiloyu kaça sattığımız çok önemli. Hedefimiz kilogram başına satış fiyatını daha da artırmak olmalı.
BTürkiye’de üretim yapan ağaç işleme makineleri firmalarının büyük çoğunluğu bu esnekliğe sahip. Bu kriz anında avantaj sağlıyor. Kimse bu esnekliğini kaybetmesin. Firmalar ürünleri, üretim hattındaki çeşitliliği geniş tutsunlar. Her zaman B planları olmalı. Kriz anında satamadığınız zaman firma büyük zarar görüyor. Esnek yapı korumayı başarmalı. Seri ve esnek üretim arasında Optimal dengeyi de sağlamak lazım.
Biz firmalar olarak bugüne kadar ne yaparsak kendi başımıza yaptık. İtalyanlar kadar organize değildik. İtalyanlar bir pazara girdikleri zaman birlikte hareket ediyorlar. Onların ağaç işleme makineleri sektörünü temsil eden 50 yıllık bir birliği var. Biz Türkiye ağaç işleme makineleri sektörü olarak birlikte hareket edemediğimiz için bir araya gelip ortak politika üretemedik. Sektörel bir strateji geliştirip uygulamadık. Ancak son 2-3 yıldır bu handikabımızı AİMSAD’ı kurarak kırdık diyebiliriz. Pazarda rakibiz ama AİMSAD’ta iş ortağıyız. Sektörün bir stratejisi olmazsa firmaların tek başlarına bir stratejileri olsa bile bu hiçbir işe yaramaz, istenen etkiyi gösteremez, anlamlı olmaz. ‘Türk makinesi kalitelidir’ imajını tek başınıza yaratamazsınız. Ortak hareket ettiğinizde bu imajı yaratırsınız.
AİMSAD ortak hareket etme konusunda başarılı oldu mu peki?
Çok genç bir derneğimiz var. Bugün ithalatçı, ihracatçı, üreticilerin bir arada olduğu dünyadaki tek örneğiz. Birbirimizin rakibi olmamıza rağmen birlikteliğimizi çok iyi sağladık. Birlikte eylem planları hazırladık. Yurtdışındaki birçok pazara yönelik çalışmalar yaptık. Yurtdışındaki irtibatlarımızı artırdık. Bu işbirlikleri güzel sonuçlar doğuracak. Sektörün geleceğini hazırlayacağı eylem planlarıyla AİMSAD belirleyecek. ‘Türkiye’de de bu sektör var ve güçlü’ imajını algısını yaratacaktır.
Kesinlikle. Bize hazır yetişmiş okulundan mezun olmuş eleman hiçbir şekilde gelmiyor. Bu çok büyük bir problem. Bu aslında tek başına sektörün sorunu değil, bu Türkiye’nin eğitim sisteminin bir sorunu. O yüzden de firmaların bunu çözmesi mümkün değil. Biz ne kadar teknolojik makine yaparsak yapalım piyasada bunu kullanacak operatör yok. Bu operatörün yetiştirilmesi lazım. Türkiye’de meslek liseleri görevini tam olarak yerine getiremiyor. Hala 1960 model makinelerle üretim tekniği görüyorlar. Hiç kullanılmayan makinelerle bugün nasıl üretim yapabilirler ki? Maalesef vasıfsız elemanlarla üretim yapmaya çalışıyoruz. Biz kendi elemanımızı kendimiz yetiştirmek zorunda kalıyoruz. Buna mühendisi de teknik elemanı da ustayı da katabiliriz. Biz ayrıca her müşterimize de eğitmenlik yapıyoruz. Makinelerin nasıl üretim yaptığını gösterip öğretiyoruz. Üzerimizdeki eğitim misyonumuz, sorumluluğumuz çok yönlü yani.
Bundan sonraki hedefimiz kurumsallaşmak
Firmanın ikinci nesli olarak 1998-99 yıllarında geldim. En büyük kardeşin en büyük çocuğu ben olduğum için ilk işe başlayan da ben oldum. Sonra kardeşim de aramıza katıldı. Kuzenlerimin ise eğitim hayatları devam ediyor, onları da şirketimizde çalışmaya bekliyoruz. Firmamızın ortaklarının üçü de hayatta, amcamlar aktif olarak bizimle çalışıyor. Babam artık her gün gelip mesai harcamıyor burada. Haftada bir iki gelir, eserine bakar, bizi ziyaret eder. Hem eski hem genç firmayız. Dinçmak’ın ilk 15-20 yılı tamamen klasik yöntemlerle yönetildi. Ancak son 10-15 yıldır ikinci jenerasyon ile yenilikler giriyor yönetime. Gelecek olan genç jenerasyon üyeleri ile bu yenilikler artacaktır. Bu noktadan sonra kurumsallaşmayı başarmak amacındayız. Aile firması kimliğimizden kurtulup, kurumsal bir yapıya kavuşmak istiyoruz. Kurumsallaşma ile birlikte firmamıza yerleşecek olan kültür, firmamızı daha da geliştirecek ve daha fazla istihdam sağlayan, daha fazla üreten, daha fazla ihracat yapan bir firma haline getirecek. İnşallah ikinci neslin çocukları ve hatta onların çocukları da bu kurumsal yapı içinde yer alacak.